Tuesday, September 2, 2014

At binenin...

Eskimeyen eskilerin adrese teslim, taşı gediğine koyan deyişlerine bayılıyorum. Ne eksik, ne fazla. Öyle bir anlatılır ki anlatılmak istenen, ne eksik gedik kalır, ne de çer çöp, ilgisiz saz ve söz karışır.

Asıl konum atasözlerimiz değil, fakat bilgelik fışkıran atasözlerimizden birinin anlattığı bir anlam, tekno-girişimcilik ekseninden çok önemli: 'At binenin, kılıç kuşananın'.

Firmamızda şu an biri yolda, ikisi olgunlaşan üç tekno-girişimi büyütüyoruz. Bunların hepsinde de, firma kurucularının iş fikirleri ve vizyonları hayat buluyor.

Bu yıl kurumsal altyapısını tamamlamayı hedeflediğimiz Vizyon Arge oluşumumuzda hedeflerimizden en önemlisi, ekip arkadaşlarımızın da teknoloji odaklı iş fikri üretmeleri. İş fikirleri ticarileşip başarılı olma potansiyeli yüksek görülürse, öneri sahibi arkadaşımızı, yeni girişimin 'co-founder'ı kabul edip yola beraber, bu defa 'ortak' olarak çıkacağız.

Bu düşünceyi ekibe açtığımda, arkadaşlar, birer ikişer, 'Murat bey, inovatif yeni şeyler ortaya koymak çok zor. İcat edilecek herşey zaten icat edildi, yeni birşey bulmak mümkün değil', yorumlarıyla geldiler.

Ben buna katılmıyorum. İnovasyon, illa yerçekimi kuralını keşfetmek, elektriği bulmak, transistörü icat etmek demek değil. İnsanoğlunun hayatını kolaylaştıran her yenilik inovasyondur. Bu, bilgisayarın üretilmesi ve İnternet'te olduğu gibi 'ground-breaking' bir yenilik de olabilir; grafik işlemcilere 'pattern matching' yaptıran bir hack de pekala olabilir.

Tekno-girişim ekseninden baktığınızda, her inovasyon ticarileşme potansiyelini içinde barındırmayabilir, o ayrı mesele. Fakat, insanoğlunun ihtiyacı sonsuzdur, dolayısıyla icat edilmiş herşeyin iyileştirilmesine ve geliştirilmesine olan ihtiyaç da, insanoğlu bu dünya üzerinde yaşamaya devam ettikçe artarak devam edecektir.

Transistör'ü hesap makinalarında kullanan insanoğlu, tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmiş olsaydı, bunu yeterli görüp, bilgisayaların icadına yol aralayacak olan entegre devreleri, mikroçipleri icat etmek için uğraşıp durmazdı.

Bilgisayarın askeri sistemlerde kullanılması yeterli olsaydı, IBM 'Personal Computing' çağını aralamazdı. ARPANET, İnternet'e dönüşmezdi. IPv4 neyimize yetmiyordu ki, bir de IPv6'yı çıkardılar başımıza?

İhtiyaç.

İnsanoğlu, her bir yenilikle aslında yeni kabiliyetlere sahip oluyor. Bu yeni kabiliyetler, O'na yepyeni sahalar açıyor. Yeni sahalar da yeni kabiliyetler gerektiriyor, yeni ihtiyaçlar doğuruyor.

İnovasyonun itici gücü bu. Doğurgan bir döngü. Her çözüm, yeni bir problemi de beraberinde getiriyor.

Her yeni problem de, tekno-girişimciler için yeni bir oyun alanı.

Tabi görebilene....

Bu oyun alanında top koşturabilmek için, öncelikle ligde olmanız lazım. Sahaya inmeniz lazım, sahada olmanız lazım, sahada kalmanız lazım.

Yani:

At binenin, kılıç kuşananın.